Üretmeden kazanmayı düşlemek bizim kültüre has bir düşünce olmalıdır ki yaşadığımız ekonomik sürece insanlar bu kadar şaşırabiliyor. Bunun önemli bir nedeninin seçimin yaklaşması olduğu aşikar olsa da suçluyu uzakta aramak, devekuşu kum teorisine atıfta bulunmaktan ileri gitmez.
John Maynard Keynes’e göre tüketicilerin tasarruf etmek istedikleri miktar, girişimcilerin yatırım yapmak istediği miktara eşit olur. (1929 Büyük Ekonomik Krizini çözen bir kişiden bahsediyorum)
Tasarruf etmiyorsan yatırım beklememelisin diyor aslında Keynes. Yatırım yapamıyorsan işsizlik de, enflasyonda, çok fazla elinde tutabileceğin kavramlar olamıyor çünkü yatırım olmadan maalesef üretim de yapılamıyor.
Devlet bunu halktan daha önce anlıyor aslında hatta ince ince yaptırımlar da yapmaya çalışıyor ama karşına aldığı kitle o kadar büyük bir tepki koyuyor ki dik duramayabiliyorsun. Devlet tasarrufun olmadığının farkında bunu çözmek, aşmak için çeşitli enstrümanlar kullanmaya da çalışıyor. Hatta sana para biriktir üstüne para verecem diyor, ona da bana mısın demiyoruz. Biz tüketmeden duramıyoruz, özellikle de üretmediklerimizi.
Tamam tüket deyip önünü daha da açsan, ülkeyi geri dönüşü olmayacak devasa bir ekonomik krize sürükleyeceksin. Zaten hali hazırda şişmiş bir cari açığın varken iyice çöküş hızlanacak. Karşındaki kitleye sizin yüzünüzden dolar yükseliyor diyemezsin, kendini anlatmaya çalışırken çoktan konu işin içinden çıkılamayacak hale gelir. Ne yapacaksın? Bu şartlarda yapacağın tek şey günü kurtarmak olur.
1 hafta önce dolara endeksli yaşayan halk, şuan yatırım yapmak isteyen girişimcinin minimum %20 faiz ile kredi kullandığının farkında değil veya umursamıyor.
%20 faiz, yatırımların durabilme ihtimali ülkeyi rahatsız etmiyorken doların 5 olması ülkeyi bir anda karıştırabiliyor.
Ülke olarak ekonomik krize adım adım ilerlerken, elimizde tüm yapılan hataları telafi edebileceğimiz fırsat var. Çözüm, tahmin edebileceğiniz gibi kripto paralar.
Londra dünya sermayesinin başkenti. Paranın bazen uğrayıp gittiği, bazen kalıcı olduğu ama her halükarda paranın geçmek zorunda olduğu ülke. Eğer elimizde böyle bir para akışı olsa söylediğimiz tüm sorunlar ortadan kalkar, cari açık tarih olur. Fakat maalesef bizde böyle bir sermaye bulunmuyor.
Hükümet bir ara gözünü buraya dikti aslında, Ataşehir’i baştan aşağı değiştirdi. Fakat sadece bina yaparak tabi ki de dünyanın finans merkezi olamadık, yaklaşamadık bile.
Elimizde ki fırsat ise Kripto’nun başkenti olabilmekte. Şuan daha yolun çok başındayken, Türkiye gibi köklü bir ülke hukukunu, altyapısını düzenleyebilir. Çok yorucu sayılmayacak bu düzenlemeler, sermaye akışının yönünü bir anda Türkiye’ye çevirebilir. Türkiye Malta’dan Singapur’dan Güney Kore’den çok daha güvenilir bir referans olabilir.
Ben burada imkansız bir olasılıktan bahsetmiyorum. Sadece gerekli birkaç düzenlemeyle Türkiye Kripto’nun Başkenti olabilir. Tabi istenirse, istersek, isterseniz…
Kaynak
knew/http://www.businessht.com.tr/piyasalar/haber/1209653-londra-finans-sektoru-brexite-meydan-okuyor
http://gercegingunlugu.blogspot.com.tr/2012/10/marksizm-penceresinden-dunya-tarihi.html