Zamane Masalları - II

Image049.JPG

Evvel zaman içinde, ahir zamanda gerçekleşeceğini umduğu dilekleri olan bir kız yaşarmış. Bu kızın saçları altın tellerden, gözleri yeşil zümrütten, kalbi safi nurdanmış. İnsanlar altın telli saçlarına, zümrütten gözlerine alışmışlar da bir nurdan kalbini kabullenememişler. "Olmaz." demişler. "Bu devirde, böylesine dünyada, bir kalp böyle umutla imkanı yok atamaz."

İnsanoğlunun en büyük hadsizliğidir haddini bilmemesi. Başlamışlar kızı denemeye. Bir tarafta açlıktan ölen çocukları, öbür tarafta altın tastan yiyenleri göstermişler. Bir tarafta katledilen masumları, öbür tarafta bir pul daha fazla almak için katledenleri göstermişler. Hastalık demişler, fakirlik demişler; birbirinin kuyusunu kazan dostları, öz evladına göz koyan babaları göstermişler. Sabah dememişler, akşam dememişler; kötülükler, korkular, vesveseler fısıldamışlar kulağına. Saçlarının sarısı, gözlerinin feri gitmiş de kalbinin nuru bir türlü sönmemiş kızın. Hayret etmişler. "Nasıl olur?" demişler. İnsanların hayretinden daha büyük olmuş kızın şaşkınlığı. "Kara bulutların dağılıp güneşin elbet açacağını bilmese, kışın ardından yaza kavuşacağını bilmese, her gecenin bir sabahı olduğunu görmese nasıl yaşar insan ?" demiş. "Madem inanmazsınız hiçbir şeyin düzelmeyeceğine, daha da kötü olacağını düşünürsünüz. Ne diye diretirsiniz yaşayayım diye?"

Sanmış ki anlayacaklar hatalarını. Dikmişler kara dipsiz kuyulara dönmüş gözlerini kıza. En alaycı gülüşlerini takınmışlar. Uzaklaşmaya başlamışlar etrafından. Hayalperest demişler, meczup demişler. Saf diyenler de olmuş, ahmak diyenler de. Aldırmamış kız. "Masal değil mi bu?" demiş. " Elbet mutlu sonla bitecek." Bilmezmiş ki bu bir zamane masalı. Herkes muradına eremeyecek ve kim bilir kimlerin başına neler düşecek.

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
Join the conversation now
Logo
Center