Ve karşınızda yeni çizimim olan kanguru ve kesesindeki bebeğini tanıtmak istiyorum. Çizim yöntemim önce karakalem taslak oluşturma, sonra artist pen ile taslak üzerinden geçip renkli kuru boya ile resmi tamamlama üzerine kurulu. Bu yöntem hem basit geliyor hem de pratik olarak temiz bir çalışma ortamı sağlıyor bana.
Oğlum için başladığımız ve içine dâhil olduğumuz oyun grubunun her hafta belirli bir hayvan konsepti var. Bu konsept üzerinden aidiyet duygusunu çocuklara aşılamaya çalışıyorlar. Yani bu bana ait bu bana ait değil kavramını çocuklara işlemek için nesneler kullanıyorlar. Çocuklar aşina oldukları eşya veya oyuncak ile arasındaki bağdan yararlanan bu sistem bence gerçekten güzel bir temelin üzerine oturuyor. Küçük ufaklıkları şehirde büyütmeye çalışanların genelde yaşadığı ortak problemlerden biride ufaklıkların başka ufaklıklardaki oyuncaklara salça olup kavga çıkarma ve bilumum itişmeyle aileler nezdinde büyük gerginliklere sebep olmasıdır. Sonuçta kimin nasıl tepki vereceğini bilemediğimizden gerilmemiz çok normal bir durum.
Oğlum o sana ait değil. Lütfen kardeşin oyuncağını bırakır mısın? Ehe ehe aslında hiç böyle yapmaz ama (YALAAANNN!) herhalde evdeki oyuncağına benzetmiş. Yavrucuğum bırak. (He he 1,5 yaşında çocuğunda evde transformers’ı var ya dolu etraf)
Sıkıntı yok çocuk onlar oynasınlar. (Üff buda bir çocuğuna sahip çıkamıyor.)
Biz gidelim oğlum gel sen buraya. (Bir türlü öğrenemedi. Okulda büyüyüp kabadayı mı olacak başımıza :O)
Ve bıdığı kucağımıza alarak ortamdan hızla uzaklaşırız. Neyse konuyu çokta dağıtmadan yazımıza dönersek, ben bu haftanın konusu olan kanguruyu anne çocuk ilişkisini bir arada gösterecek şekilde çizmeye karar verdim. Gerçekte bazı babalar kabul etmek istemese de bir anne ve çocuğunun arasındaki bağ normal şartlar altında bile eşsizdir. (Tabi bu arada karaktersiz ve psikolojik yönden yetersiz insanların annelik ve babalığını konu dışında bırakıyorum.) Bazen sözlere bile gerek duymayan bu iletişim yöntemi bir arada zaman geçirmekle tek başına kurulabilecek bir bağ değil tamamen içgüdüsel olarak oluşan bir ilişki… Zaten öğrendiğim kadarıyla yeni doğan bebekler annelerini kokularından tanırken babalar eğer gebelik dönümünde anne karnına konuşmalar yapmışsa (oh benim aslanım nasılmış ya da benim prensesim gelsin ben ona neler alacağım, vb. gibi gibi) babayı sesinden tanıyormuş. Sanırım bundan dolayı Avrupa ülkelerinde hemen doğum sonrası yeni doğan çocukları babaları üstlerini çıkarttırıp çıplak halde bırakıp çocuğu kucaklarına vererek tenle temas edecek şekilde bir araya getiriyorlarmış. Bu ayin gibi başlangıçla şoke olan tanıdıklarım var. Benim düşüncem buradaki amacın babanın kokusunun da küçük yavru tarafından tanınır hale getirilmesi olabilir.
Biz babalar ne kadar kabul etmesek te bizim sevgi bağımız ne kadar güçlü olsa da bir anne ve çocuğunun arasındaki bağa yaklaşamayız. O anneler ki çocuğunun tek hecesinden onun yaptıklarını hemen anlayabilmeleri, birbirinin huzursuzluklarını hemen hissedip duygudaşlık geliştirmeleri ve daha birçok hayatın sihrini gösteren küçük farkındalıklarıyla her gün harikalar yaratıyorlar. Baba olmak çok güzel bir duygu ve birebir yaşamayanlara bunu anlatmanın ne kadar zor olduğunun farkındayım. Annelik çok daha ötesinde bir olgu bence... Tüm annelere bütün fedakârlıkları ve çabaları için her gün teşekkür etsek bile yine de yeterli olmayacak biliyorum. Çok teşekkür ederim sevgili taze anne olan eşime ve kendi anneme…
Kolaylıklarıyla zorluklarıyla çok güzel bir şey bir çocuğunun olması… Belki bir gün varlığımız farklı formlara bürünür ve baki kalan bu kubbede hoş bir seda oluruz. Küçük oğlum bunu imkânı bulursan bil ki seni çok ama çok seviyorum. İyi ki varlığınla ömrümü şereflendirdin ve annenle benim için mükemmel bir hayatın var olabileceği bir mucize oldun.