Ekonomi

IMG_2711.PNG

Ekonomi, bir ülkenin ilerleyebilmesi hatta kalkınmasındaki rolü bağlamında bir araba motoruna benzetilebilir.

Her arabanın bir motoru olmak zorunda değildir, kimi el ile itilir, el arabası olur, kimi atlarla çekilir at arabası olur, kimi ise içten yanmalı bol silindirli bir motor ile yol alır, tozu dumana katarak ilerler.

Arabanın ilerleme şeklini yani itici güç kaynağını seçmek, ekonomik politikaları belirlemektir bir bakıma...

Yaşadığınız yer, yolların yapısı, yapmak istediğiniz seyahatin uzunluğu, hızlı ya da yavaş gitme tercihleriniz, herşeyden öte beğenilerinizi, özlemlerinizi gerçekleştirme isteğinizin kapasiteniz ve uzun vade planlarınızla uyumlu olması beklenir.

İtici gücü oluşturacak sistemin ihtiyaçlarını iyi bilmeniz gerekir, motorda yanma reaksiyonunu sağlayacak enerji kaynaklarını, yedek parça dahil bakım gereksinimlerini, taşınacak yüke uygun şasi tasarımını, rüzgâr dirençlerini, akü, şanzıman, süspansiyon gibi bileşenlerini, hatta koltuklarının rahatlığını, ısıtma/soğutma, müzik sistemlerini dâhi doğru tasarlamanız beklenir.

Doğru tasarım, bugünün ihtiyaçlarını karşılarken yarını da göz önüne alabilmek, orta ve uzun vade planlama yapabilmek anlamında değerlendirilmelidir.

Bu planlama potansiyel kullanıcıların bireysel tercihlerine seslenebilmeli, belirli büyüklükte bir toplumsal seçenek havuzuna kaynak sağlayabilmelidir aynı zamanda...

Başka ülkelerde, kalın beton zemin üzerinde, geniş yollarda mükemmel sürüş keyfi yaşatan spor arabalara özenerek benzerini almanız durumunda benzer duyguları kendi ülkenizde yaşamanızın garantisi yoktur.

Toprak zeminde, köy yollarında o müthiş makinayı süremezsiniz, arıza çıkar, parçalar bozulur, yüz binler ödediğiniz arabanızla yolda kalırsınız sonuç olarak...

Araba aynı arabadır, markası da parlamaktadır ön panjurunda, siz de iyi şoförsünüz, en azından öyle olduğunuzu iddia ediyorsunuz diyelim, ama yolda kalıverirsiniz.

Siyasi görüşünüzden bağımsız, muhafazakar ya da devrimci, sağcı ya da solcu, ne olursanız olun bu durum değişmez...Yanlış seçiminizin bedelini karanlık köy yolunda tir tir titreyerek ödersiniz.

O özendiğiniz sürüş keyfi için gerekenin iyi yollar yapmak olduğunu, yedek parça ve servis ağının bulunması gerektiğini, kırk veya elli kilometrede bir yakıt istasyonu olması gerektiğini, o yakıtın sizin ülkeniz kaynaklarından elde edilmesi gerektiğini, yani sadece bireysel zenginliğin yetmeyeceğini öğrenmiş olursunuz.

Ekonomik politikalar seçimi makro düzlemde yapılır, büyük ve stratejik bir iştir, mikro uygulamaları ise asıl yoğun çözümlemelerin yapılması gereken alandır. Bir çeşit görev dağılımı olarak değerlendirilebilir kabaca...

Osmanlı İmpararorluğu gerileme döneminden itibaren temel sorunumuz da budur aslında...

Özenilen ürünleri almakla ilerleme sağlanamaması, kopyalama fikir ve ideolojilerin yerleşik ahlâk anlayışıyla karmaşıklaştırılması, bozulan ekonomik sistemin asıl kilit taşının ekonomi olduğunun görülmek istenmemesi...

Borç parayla borç ödeme girdabına girilirken, mevcut ekonomik kaynaklara ülke adına sahip çıkılamaması, ideolojiler tünellerinde kaybolunması, fakir halkın geri kalmasının nedeninin cahil kalması olduğunun zannedilip cehaletin gerçek nedeninin ekonomik geri kalmışlık olduğunun fark edilememesi bu fasit daireyi çevrelemektedir.

Kurtuluş Savaşı'ndan sonra toplanan İzmir İktisat Kongresi içeriğine bakarsak benzer yaklaşımların egemenliğini fark edebiliriz.

17 Şubat-4 Mart 1923 tarihinde toplanan kongrede genel eğilimin ekonominin toprak reformu başta, bir dizi reform yapılması yerine Mustafa Kemal Atatürk ve Mahmut Esat Bozkurt'un ortaya attıkları "devletçilik" yaklaşımına rağmen, din/ahlâk üzerine kurgulu sloganvari söylemlere indirgendiğini görebiliriz.

Özel teşebbüs, İngiltere kapitalizminin temellerini oluşturan bir anlayışla, kendilerinin kâr beklentisine uymayan ama yapılması da gereken bir dizi işin devlet gücü eliyle yapılmasını beklerler.

Köylünün uzun yıllardır devam eden fakirliğinin devlet eliyle okutulması ve uygar sanayi ürünlerini kullanabilir hale gelmesiyle bitirileceğine inanırlar.

Sanayiden eğitime değişik alanlarda çıkarılan kanunlar, sorunlara çözüm olmaz, 1929 Büyük Krizi etkisiyle kendini iyice gösteren ekonomik sıkışıklık ticaret dengesindeki açıkları kapatamaz.

Sanayi üretiminde dişe dokunacak bir sonuç elde edilemediği gibi köy nüfusunun kalkınması ya da en azından çarkı döndürecek kadar sermaye birikimi oluşmasına yeterli olmaz.

Özel teşebbüsün hızlı ve çok kâr elde etme beklentisi toplumun geneline etki edemez, belirli bir alanda sınırlı kalır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün Devletçilik anlayışını ve uygulama başarıları ile seriye devam edeceğim.

Cumhuriyet kuruluş felsefesi denildiğinde 1923-1950 arasının yekpare bir dönem olarak algılanmaması için tüm tarihsel süreci kendi içindeki yaklaşım, uygulama farkları ve elbette farklı sonuçlarıyla değerlendirmeye çalışacağım.

Bir sonraki yazıya kadar Atatürk'ün İzmir İktsat Konresi'nde yaptığı açılış konuşmasını okumanızı tavsiye ediyorum:

http://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/turkiye-iktisat-kongresini-acis-soylevi-izmir

Selamlarımla

Kaynak:

Türkiye'nin Düzeni, D. Avcıoğlu
Türk Düşününde Batı Sorunu, N. Berkes

Görsel ve İktisat Kongresi maddeleri için;
http://www.kurtulussavasi.gen.tr/amp/izmir-iktisat-kongresi.html

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
Join the conversation now
Logo
Center