İki yıl önce tanışmış ve ondan hoşlanmıştım. O düzelmez çapkın, gönlü benim de arkadaşım olan esra'ya kaptırmıştı, ondan yüz bulamayınca da İstanbul'u terk Edip gitmişti. Hem de her şeyini bırakarak. Zaman zaman geri geldiğini hayal ederim. Kendimi kandırmak işte. Yine de hayal etmesi bile güzel , diye düşünürken telefon uzun uzun çaldı. Arayan selim'di. Salih, selim ve eşi cananın hayatına da benimle tanıştığı zamanlarda girmiş, bir yazar olan Selim'in yaşadığı inanılmaz hayatıyla , romanın konusu olmuştu. Giderken de arabasını canana bırakmıştı. Selim'in telaşlı sesi beni korkuttu. "Ne oldu Salih mi? Bir şey mi olmuş ona ?" Diye sordum " ölmüş mü yoksa? "
"Az önce haberlerde gördük onu"
"Ohhh demek yaşıyor!"
"Evet,yaşıyor ve çok da iyi görünüyordu."
"Neredeymiş peki haberlerde neresi gösteriyordu "
"Ankara da iki tane hırsız yakalayıp polise teslim etmiş. Polise teslim ederken hırsızların bacak ve kolları kırılmış haldeymiş."
"Bunları Salih mi yapmış aslan kardeşim benim."
"Peki Salih röportaj verdi mi televizyona ?"
"Üzgün olduğunu söyledi. Hırsızları döverken gözlerini patlatmayı unuttum diye dalga geçiyordu."
"Vayyy canına ! Nasıl güce sahip bu adam anlamıyorum . Neyse salihi yalnız başına bırakmalıyız. En iyisi biz onun yanına gidelim Ankara ya. Mahkeme yeri nerede biliyomusun?"
"Evet biliyorum. Sabah erkenden yola çıkarak mahkeme saatine orada oluruz.
Öğle saatinde Ankara'ya varmıştık. Salih bizi gördüğünde sevineceğine adım gibi emindim. Canan aşkından bitiyordu zaten salihe. Onu kazanmamış lazım gibisinden laflar ettiğini duymuyor değilim. Tam o sırada bir haber geldi Salih ortalıktan kaybolmuştu. Nereye gidebilir di ki .
Yatağıma uzandım ve düşündüm. Nereye gidebilirdi? En kolay gideceği yer İsviçre idi . Çünkü bütün iş arkadaşları orada idi. Salih cinayet suçundan yargılanacaktı. O halde bile suçlu peşinde koşan bir adamdır Salih. Olaylar azalan kadar İsviçre de kalmayı düşünecektir. Belki de oradan Filistin'e geçecekti.bunları düşünürken kıyafetlerimi bile değiştirmeden uykuya dalmışım.
Bütün bu ard arda gelen olaylar benim aklımı yitirmeme biraz daha yaklaştırıyordu. Bugün yapacaklarını bile unutmuştum. Cumartesi günüydü ve ödemem gereken bir fatura vardı.
Faturaları gidip ödedikten sonra saat 4 civarında eve gelip yatmayı tercih ettim.
Telefonum çalarak uyandırıldım. Arayan kişinin selim olduğunu düşünerek açtım.
"Merhaba zeynep her yerde beni arıyormuşsun?"
"Salih?..."
"Evet tatlım.."
Diye devam eden konuşma yarım saat sonra sona erdi.
Telefonu kapattı. Ahize elimde kaldı. İki sene sonra Salihin sesini duymak ve iyi olduğunu bilmek beni çok mutlu etmişti. Geleceğim demedi ama gelmem de demedi. Acayip hisler içindeyim. Telefonu yerine bıraktım. Gidip yattım. Allak bullak olmuştu beynim. Salih, düşündüklerini söylemekten çekinmeyen bir adamdı. Aynı zamanda da gaddar olunması gerektiği yerde de en ağır şekilde şeklini ortaya koyan bir kişiydi. Baksana iki kişiyi aynı anda mahfermişti. Nasıl yapmışsa artık. Hem de bunu övünerek ve tehdit edici bir şekilde anlatıyor. Çok tehlikeli biri de olabilir. Acaba yanlış mı hareket ediyorum. Yoksa bu yönünü Esra bildiği için mi ayrılmıştı salihten ? Onu tanımak istiyorum. Belki de bana kim olduğunu anlatır. Tabi yaa, Selime anlattığı gibi bana neden anlatmasın.