Bu yazı dizisini okuyarak bir rüyadan uyanacaksınız. Amazon FBA'dan Dropshipping'e, blog yazmaktan Youtube'a tüm yalanlar burada. "İnternetten nasıl para kazanılmaz" bunu detayları ile öğreneceksiniz. Hazır mısınız? Serinin ilk yazısı "Blog Yazarak İnternetten Para Kazanma Yalanı"
Dikkat: Bu yazı internet üzerinde bulunan birbirinin benzeri bloglarda yayınlanan kopya içeriklerden DEĞİLDİR. Doğru anlaşılıp kullanıldığında en azından para kaybetmemenizi sağlar.
İnternet, çağımızın teknolojisi. Belki de insanlık tarihinin en büyük buluşu... Kim internet üzerinden para kazanmak istemez ki? Hatta birçoğumuz bunun için küçük bir yatırım yapmaya bile hazır öyle değil mi? Umarım sonun başlangıcına yaklaşmadan yani "internetten kolay para kazanma" hayaline kapılmadan bu yazı dizisinin tamamını okumuşsunuzdur. Artık yavaş yavaş yazımıza başlayalım.
Blog Yazarak İnternetten Para Kazanma
Günümüz internet teknolojisinin her geçen dakika gelişmesi doğal olarak bir web sitesi sahibi olmak için asgari derecede kodlama bilgisi yeterli olmakta. Hatta Wordpress, Blogger gibi sistemler kullanıldığında sıfır kodlama bilgisi ile bir web sitesi sahibi olmak mümkün. Hal böyle olunca da internetten para kazanmaya çalışan girişimciler kulaktan dolma bilgilerle başlıyor blog yazmaya.
Peki ne oluyor da bu hayaller bir bir suya düşüp ardından internet blog çöplüğüne dönüşüyor? Neden bir blogun yayınlanma süresi maksimum domain veya hostingin süresinin sona ermesi ile bitiyor? Şimdi gelin bunlara maddeler halinde bakalım.
A) Blog Yazma İşine Amatörce Başlamamak: Evet evet. Yanlış okumadınız. Başlıkta "amatörce başlamamak" yazıyor. Yani bloga profesyonelce başlarsanız kesinlikle para kaybedeceksiniz. Tam olarak bunu anlatmaya çalışıyorum.
"Peki, tamam da... İyi, güzel de... Nasıl olur?" dediğinizi duyar gibiyim. Hatta "asıl birşeye nekadar profesyonelce başlansa okadar çok para kazanma şansı artmaz mı?" diyorsunuz değil mi? Hemen cevap vereyim. Eğer büyük bir firmanın büyük bir projesine web sitesi hazırlamıyorsanız, çok ünlü bir kişi değilseniz (ki bu yazıyı okuyarak tavsiyeler almaya çalışıyorsanız tahminen çok ünlü değilsiniz) profesyonel olarak blog yazmaya başlamak size sadece para ve zaman kaybettirir. Dolayısı ile sonucunda hayalleriniz yıkılır.
Blog aslında bir ilgi alanı dahilinde kişinin özgün yazı ve resimlerini belirli periyotlarda paylaştığı yerdir. İlk hayata geçtiğinde insanların sadece günlüklerini (bildiğimiz günlük, hani şu kilitli, kalpli defterler :) ) online ve anonim olarak internet üzerinde paylaşmaları için tasarlanmışlardı. Fakat internet öyle bir mecra ki yayınlanan bir ürünün kullanım amacını zaman içinde kullanıcıları belirlemekte. Örneğin 2010 yılında 16 yaşında olan yiğenime "Facebook hesabın var mı?" diye sorduğumda "teyze Facebook eski arkadaşlarını bulmak için, benim hiç görüşmediğim, geçmişte kalan arkadaşım yokki. Ne yapayım Facebook hesabını?" demişti. Halbuki şuan ailesi tarafından akıllı telefon alınmasına izin verilen her çocuğun istisnasız Facebook hesabı var. Türkiye'de bu yaş ise ortalama 12. Halbuki bundan 7 yıl evvel Facebook 16 yaşındaki bir genç için dahi kullanım amacı nedeni ile gereksiz görülürken, şuan Facebook hesabınız yok ise bazı sitelere kayıt bile olamıyorsunuz. Demek ki neymiş? İnternet ürünleri zaman içinde kullanıcılar için farklı nedenler için kullanılabiliyormuş.
Blog yazmakta üstteki paragrafta da belirtildiği üzere ilk yayınlanma amacından zaman içinde uzaklaşarak artık herhangi bir konuda basit bir web sitesi sahibi olmayı isteyen herkesin kullandığı bir ürün haline gelmiştir. Hatta wordpress gibi alt yapılar kullanarak profesyonel görünümlü ve içerikli siteler de yapmak mümkündür.
Blogların tarihçesini kısaca irdeledikten sonra "blog yazmaya neden amatör olarak başlamak gerekir" sorusuna cevap aramaya devam edelim.
Kişisel olarak hazırladığınız bir web sitesinin 1 yıldan (evet, bildiğiniz 12 ay) evvel para kazandıracak kadar ziyaretçi (internet dili ile "hit") tarafından ziyaret edilmesi Antalya Merkez'e Temmuz Ayı içerisinde kar yağması ile aynı olasılıktadır. Merak edenler için söyleyeyim Antalya'ya kar 23 yılın ardından 23 Aralık 2016 tarihinde "Kepezüstü" olarak tabir edilen en yüksek noktasına yağdı. Kısacası dünyanın en özgün yazılarını da yazsanız 1 yıldan evvel istediğiniz hite ulaşmanıza olanak neredeyse yok. Tabi elinizde sihirli bir değnek yoksa, yada ayda binlerce lira reklam parası ödemeyecekseniz.
Kısacası bu işe profesyonel olarak başlayayım, bir reklam bütçesi ayırayım, ücretli yazılar yazdırayım, sosyal medyada reklam kampanyaları başlatayım derseniz ayda en az birkaç bin T.L. ayırmalısınız.
Hadi dediniz ki "reklam önemli değil, önemli olan içerik. Ben günde 5 profesyonel içerik satınalayım, 1 yılda sitemde 1800 civarı içerik olsun, sitem de profesyonel gözüksün." İşte bu tırnak içindeki olayı gerçekleştirmek için o yılın sonunda cebinizden 18000 T.L. para çıkmış olacak zira kaliteli ve en az 300 kelime olan uzmanlık gerektirmeyen konudaki bir içeriğin tanesi şuan bile piyasada 10 T.L. Ha siz çoluk çocuk tarafından yazılan sözüm ona "seo uyumlu makale 3 Lira" denen yerlerden alacaksanız cebinizden 1800 x 3 = 5400 T.L. çıkacak ve işin sonunda birbirinden iğrenç içeriklere sahip bir dijital çöp yığınının da sahibi olacaksınız. Dolayısı ile neymiş? Profesyonel başlayacağız diye içerik satınalma olayı tamamen daha kazanmadığınız bir işe belki de ederinden fazla para yatırmanız anlamına gelebilirmiş.
Bir başka yanlış ise "ya içeriği ben nasıl olsa sağlarım, şöyle sağlam bir hosting, premium bir domain (genelde jenerik veya 3-4 karakterli), estetik bir tema ile başlayayım" şeklindedir. "Hadi canım bunu da yapan var mı?" demeyin. Zira yeni açtığı sitesine basit bir hosting yerine sunucu alan, 5000 Lira verip premium domain alan (hadi domain yine biraz anlaşılır ama gereksiz), on bin Lira ödeyip tasarım yaptıran adamlar gördü bu gözler. Sonuç? Elbette hüsran. Neden? Daha 5 kuruş kazanmamış bir projeye yapılan anlamsızca yatırımlar. En nihayetinde yaşadığı hayal kırıklığından ötürü premium domaini bile yenilemeyen kişiler...
Yanlışları anlattığımıza göre sıra doğru yol haritasını vermeye geldi. Yani internetten nasıl para kazanılır konusunu anlatmaya geldi.
a1) Domain alırken mümkün olduğu kadar kısa seçin ve .com uzantısından şaşmayın. En önemlisi domain adresini minimum 5 yıllık alın. Bunu başlarken 1 yıllık alıp her ay birer yıl uzatabilirsiniz. Ama arama motorları domain süresine önem verir. Domain süreniz uzun ise arama motoru projenizi uzun soluklu bir işmiş gibi görür. Tek başına kriter değildir ama sıralamaya %1 bile olsa etki eder. Ayrıca "keyword domain" (yani kasap sitesi açıyorsanız domainde mutlaka "kasap" adı geçsin) önyargısından kurtulun. Sizin siteniz isterse ebeninnikahi.com olsun "kasap" aramasında doğru teknikler ve sabırla ilk sayfaya gelebilirsiniz.
a2) Hosting (internet üzerinde sitenizin olacağı sanal arazi) konusunda mutlaka Godaddy, isimtescil, Natro gibi, karşınızda muhatap bulacağınız kurumları seçin. Siz bakmayın internetteki kötü yorumlara. Türkiye'nin en iyi telefon operatörü tartışmasız Turkcell'dir ama açın sikayetvar.com sitesini hakkında binlerce şikayet var. Ama bu şikayetler Turkcell'in en iyi olduğu gerçeğini değiştirmez. Büyük firmalardan şaşmayın. 3 kuruş ucuz diye hosting süreniz bitmeden kapanabilme tehlikesi olan firmaları tercih etmeyin.
a3) Wordpress kullanın, Wordpress kullanın, Wordpress kullanın. Evladım Wordpress kullanın. Dünyanın en büyük siteleri bile Wordpress kullanıyor. Allah aşkına sizde kullanın. Tamam Blogger var, Joomla var, cart var, curt var ama siz Wordpress'ten şaşmayın. Binlerce içerik geliştirici wordpress için onbinlerce eklenti geliştiriyor her sene. Kendi yazdıracağınız bir yazılımı geliştirmek için on birim para harcamanız gerekirken (bazen para harcamaya razı olsanız bile yapacak adam bulamazsınız) Wordpress bir siteyi geliştirmek için genelde para harcamazsınız yada 1 birim harcarsınız. Eğer dananın biri size "Google özel yazdırılan scriptlere daha çok önem veriyor ağbey" diyecek olursa ya ağzının ortasına kürekle vurun, ya da bir sonraki kurban bayramına kadar o danayla iletişime geçmeyin.
a4) En azından ilk bir sene kendiniz yazın. Yani içeriği kendiniz oluşturun. Blogunuzun bir karakteri olsun. Karakteri olan blogun o karakterden hoşlanan ziyaretçisi olur. İlerleyen senelerde ücretli içerik yada misafir yazar alacak olursanız onlarda o karaktere göre yazar.
B) Kopya ve Çöp İçeriklerle Blog Oluşturmak: "Kolay yoldan para kazanmak" veya "kısa sürede voleyi vurmak" tüm ortadoğu coğrafyası ve Kıta Amerikası'nda yaşayan hödüklerin ortak özelliğidir. Bende bir dönem bu hödüklerin başını çekmekte olduğumdan mütevellit "hödük" yakıştırmasını yapmakta bir beis görmüyorum.
Sonuç itibarı ile magazin programlarında, internet haberlerinde sözüm ona "Allah'ın yürü ya kulum" dediği tiplerin propagandasını yapacaklar ki sizi dinsel baskı altına alıp "olmuyorsa kaderim böyle olduğundan olmuyor" düşüncesini kafanıza kazısınlar. Sizde zengin olanların dümenini çakmayın, yani aslında çalışarak değil de sizi - beni sömürerek servet sahibi olduklarını anlamayın.
Uzaklaştık değil mi konudan :) Canan'ın çenesi düştü işte idare edin :) Yani Türkçesi "kolay yoldan voleyi vurayım" diye hareket eden aklı evveller başlıyor düşünmeye. "Haaaa bu blog işinde para var, ben yayınlayacağım millet gelecek okuyacak, sonra reklamlardan gelsin paralar. İyi de nekadar çok içerik yayınlarsam okadar çok ziyaretçi gelir. Tamam da ben bukadar içeriği nasıl yazarım?" der ve internette yaptığı küçük araştırmalar sonucu "makale spinner", "makale özgünleştirici" gibi programların varlığını görür :)
Peki nedir bu "makale özgünleştirici" programlar? Temel olarak yazılardaki kelimeleri eş anlamlıları ile değiştirerek yeni bir makale oluşturmaya çalışan programlar desek özetlemiş oluruz aslında. Ama bunu okadar kötü yaparlar ki çöp bir içerik ortaya çıkar. Sözüm ona "özgünleştirilmiş makaleyi" okunabilir hale getirmek yeni bir makale yazmaktan inanın daha zordur. Bir müddet sonra bu vakit kaybı yüzünden noktasına virgülüne dokunmadan sözde özgünleşen içerikler web sitelerine, bloglara atılır. Hatta bazı programlar o denli işlevseldir ki ayda 1-2 defa girersiniz programa, içerik (ç)alınacak sitenin linkini, kendi sitenizin admin bilgilerini girmeniz ve programı zamanlamanız yeterlidir. Program kendi kendine çalışır. Çöp blogunuza hergün onlarca yeni çöp içerik ekler. Sizde "Google Analytics" programı başında "ulan bizim siteye neden hit gelmiyor?" diye kafayı yersiniz :)
Yani yapmaya çalıştığınız şey aslında ayda 200 Lira verdiğiniz program ile dünyanın en çok kazanan teknoloji devi olan, en boktan departmanında bile onlarca mühendis çalıştıran Google, Bing, Yandex gibi şirketleri aldatmaya çalışmaktır :) Nekadar komik değil mi :) Bu manüplasyon konusunu ayrı bir başlıkta inceleyeceğiz zaten, konumuza geri dönelim.
Arama motorlarının tamamı o gerizekalı programlarla sözde özgünleştirilen makaleyi anlama kapasitesine sahiptir ve siteniz oturduğunuz organı da yırtsanız bir yere gelmez. Üstelik bir müddet sonra "ulan ben özgün makale girerek devam edeyim, böyle olmayacak herhalde" deseniz de geçmiş olsun. Arama motorları gözünde o sitenin biryere gelmesi artık nerede ise imkansızdır.
Peki yapmamız gereken yani yol haritamız ne içerik konusunda? Çok basit. Günde en az bir tane, mümkünse aynı saatlerde orijinal (yani kendi yazımız olan, daha evvel hiçbir yerde yayınlanmamış ama anlamlı) içerik girmek. "Neden aynı saatlerde girmeliyiz?" sorusu en az beşbin kelimelik bir makalenin konusudur. Siz dediğimi yapın. Her akşam 22:00 ile 24:00 arasında girin mesela. Hatta o gün vaktiniz çok da fazla içerik oluşturduysanız içeriği zamanlayın. Yani ertesi gün aynı saatte girmesini sağlayın. Tekrarlıyorum Allah Aşkına (Bak Allah'ın adını verdim, ölümü ye yapmazsan :) ) içeriği kendiniz yazın.
İçerikleriniz 300-350 kelimeden az olmasın. Bunun nedeni arama motorları tarafından ölçülen "sitede kalma süresi" kriteridir. Bu kritere göre bir ziyaretçi 2-3 dakikadan az sürede siteden çıkarsa o yazı verimsiz bir yazıdır, ziyaretçi aradığını bulamamıştır. Hemen çıkma oranı yükselince de sitenizin sıralamalardaki yeri geriye doğru düşer. Ha abartıp benim gibi abartıp da "tuğla gibi" yazılar yazmayın :) Yazıyı gören kişi "insan okuyacak la bunu" derse yazıyı görür görmez kaçar :) Yine hemen çıkma oranı olumsuz etkilenir yani. Benim yazılarım genelde derinlemesine bilgi almak isteyenlere yönelik olduğu için bukadar uzun. Ama kabul edin uzunluğu görünce siz bile "ulen okusam mı acaba" dediniz :) Onun için ideal olan 300-350 kelime arasıdır. 500 kelimeyi geçmeyin derim.
C) Özgün Fotoğraflar (ve Mümkünse Videolar) Kullanmamak: Arama motorlarının resim analizi yapması yazı analizi yapmasından daha başarılıdır. İnanmayan internet üzerinde yayınlanmış herhangi bir görseli "Google Görseller" üzerinde aratsın ve sonuçlarına şaşırsın. Her geçen gün bu teknolojilerini de geliştirmeye devam ediyorlar. Zira internet bir on yıl sonra tamamen yazılı içerikten çok video ve resim içeriğine dönecek. Elimizdeki akıllı telefonların kamera teknolojisinin hızla gelişmesini görenler ne dediğimi anladılar sanırım. Şuanda bile özellikle moda, mobilya, tekstil, seyahat sektöründe bulunan sitelerin Google Görseller bölümünden aldığı tekil hit (ziyaretçi sayısı demek, çoğul hit ise tüm ziyaretçilerin toplam sitede gezdiği içerik sayısı demek) yazılı içeriklerden gelen hite yaklaştı.
Birçok blog yazarı internetten aldığı fotoğrafların renkleri ile oynayınca yada iki fotoğrafı birleştirince o fotoğrafın özgün olduğunu zannediyor. 1-2 yıl önce durum böyle idi. Ama hergeçen gün teknolojisini geliştiren arama motorları artık bu yolu yemiyor gençler uyandırayım. Yani bu işi otomatik yapsın diye saçma salak programlara para ödemeyin yada paint falan kasmayın.
Elinizdeki telefonlar aynı zamanda birer fotoğraf makinesi. Azcık yaratıcı olun ve kendi çektiğiniz özgün fotoğrafları yayınlayın. Ha bu bazı yazılarda mümkün olmayabilir, eğer mümkün değilse Photoshop'a mahkumsunuz. Mesela bu yazının fotoğrafına karar vermedim ama sanırım Photoshop gibi bir programda birşeyler deneyeceğim :)
Gelelim video konusuna. Birkere her blogun bir Youtube veya Vimeo kanalı olmalı. Ben Youtube taraftarıyım. Zira insanlar birşey hakkında direk Youtube üzerinden arama yapabiliyor. Orası da ayrı bir ziyaretçi hatta gelir kapısı. Yerinizde olsam en azından orijinal içeriğim ile alakalı orijinal videomu da Youtube'a ekler siteme link veririm. Videoyu'da siteme eklerim. "Her konuda nasıl video ekleyeceğim" diyen aklı evvellere de tavsiyem "daha olmadı yazdığınız metni okuyun, üstüne resim, altına müzik döşeyin" şeklinde olacaktır. Hatta sitenizde de "Okumayı sevmiyorsanız bu yazıyı dinleyin!" şeklinde bir ibare ile yayınlayabilirsiniz bu videoyu.
D) Arama Motorlarını Manüple Etmeye Çalışmak: Hah işte en can alıcı konu bu. Bir kısım "kamil" tam burada aptalca şeyler yapıyor. İki madde yukarıda "Yani yapmaya çalıştığınız şey aslında ayda 200 Lira verdiğiniz program ile dünyanın en çok kazanan teknoloji devi olan, en boktan departmanında bile onlarca mühendis çalıştıran Google, Bing, Yandex gibi şirketleri aldatmaya çalışmaktır :) Nekadar komik değil mi :) Bu manüplasyon konusunu ayrı bir başlıkta inceleyeceğiz zaten, konumuza geri dönelim." demiştim hatırladınız mı? Hatırladıysanız devam edelim.
Şimdi değerli suserler (bak buda Ekşi Sözlük'ten takıldı iyi mi :) bknz: ekşi'de yazarım demenin alternatif yolları), Romalılar, arkadaşlar! "Seo" (Arama motoru optimizasyonu yani Serach Engine Optimization) yapmak başka şey, arama motorlarını aldatmaya çalışmak başka şey.
Zira seo yapmanızı tüm arama motorları destekler. Hatta resmi bloglarında "seo tavsiyeleri" vardır. Ama hiçbir arama motoru manüplasyon yapmayı desteklemez. Çünkü manüplasyon cızdır, ehtir, kakadır.
Manüplasyonun neden zararlı olduğunu anlatmak için önce arama motorlarının çalıuşma prensibini anlatalım.
İnterneti bir ülke olarak kabul edin. Web sitenizde o ülkede bir bina. Bir binanın olması için temel olarak araziye (internet üzerindeki arazi "hosting" adı ile adlandırılır.), bir adrese (internet üzerinde adres "domain" ismi ile isimlendirilir.) bir de inşaata (işte bu da "script" olarak geçer. Wordpress, Blogger, Joomla, vBulettin... Bunların hepsi scripttir) ihtiyaç vardır. Bunların üçüne sahip olduğumuzda artık internet ülkesinde bir binamız var demektir.
Binanızı ister ev olarak (kişisel blog v.b.) isterseniz de dükkan olarak (e-ticaret sitesi), isterseniz ikisi bir arada (üstte ev altta dükkan gibi) inşa edebilirsiniz. Girdiğiniz kategoriler o sitenin daireleri, içerikler ise mobilyasıdır. İnternetin güzelliği ise şudur. Gerçek hayatta sadece dükkanınıza girenden para kazanırsınız. Evinize ziyarete gelen hiçbir misafir size para ödemez. Ama internet üzerindeki misafirler size para ödemeye hazırdır. İşin daha güzeli ise size para ödemeleri için ceplerinden para da çıkmayabilir. Bazen sitenizdeki bir reklama tıklamaları (Google Adsense, Bumerang reklamları gibi), bazen sitenizde hakkında içerik yayınlanan bir ürünü beğenip satınalmaları (Affilate Marketing), reklamını yaptığınız bir siteye üye olmaları size para kazandırmaları için yeterlidir.
Yani sizin internet ülkesinde bir binanız var, adresi de var. Reklam da yayınlıyorsunuz. Şimdi ne yapmalısınız? Tabiki binanıza daha çok ziyaretçi çekmek için binayı işlek cadde üzerine konumlandırmalısınız. İşte internetin işlek caddeleri arama motorlarıdır. Bir kullanıcı bir arama terimini arama motoruna yazar ve ilk sayfa o kelimenin en işlek caddesidir. Dolayısı ile herkes ilk sayfada olmak ister. Kimi reklam ile ilk sayfaya çıkar kimi seo yaparak. Peki neden ilk sayfa? Arama motorları okadar yüksek teknolojiye sahiptir ki genelde kullanıcının ihtiyacı olan siteyi ikinci sayfaya geçmeden ziyaretçiye sunar. Çok nadir de olsa kullanıcılar ikinci veya üçüncü sayfaya gider. Bu genelde adult aramalarda ve "bedava" ile başlayan arama terimlerinde (örneğin: "bedava arkadaşlık sitesi" gibi) olur. Normal bir arama sırasında kullanıcı genelde ilk sayfada hedefindeki siteye ulaştığından herkes işlek caddenin ilk sayfa olduğunu bilir ve oraya saldırır.
Peki özellikle Google nasıl olur da bir siteyi ilk sayfaya taşır? Google ve diğer arama motorlarının bir siteyi ilk sayfaya çıkarmasının ilk kriteri "tavsiye" sayısıdır. Yani Google'da bilir ki birileri birşeyi tavsiye ediyor ise o şey yüksek ihtimal ile kalitelidir. Zira insanların gündelik hayatlarında tecrübe etmedikleri şeyi tavsiye etme olasılıkları çok düşüktür.
Peki insanlar web üzerinde tavsiyelerini nasıl gerçekleştirir? Sosyal medya üzerinden paylaşarak (ki seo sonuçlarını iddia ediyorum %40 oranında etkiler), otoriter siteler tarafından bşr yazı eşliğinde linki paylaşarak (Gerçekten kaliteli haber siteleri, gerçekten tanınan bloglar kastedilmiştir.), videoların altına link koyarak (burada önemli olan videonun gerçekten organik olarak bulunması, sonuna kadar izlenmesi ve ardından tıklanarak sitedeki yazının okunması gereklidir.) gerçekleştirir.
Bunu 3-5 yerde okuyan "kamil" arkadaşımız ise hemen r10, wmaracı, iyinet gibi webmaster platformlarına üye olur ve başlar ardı ardına "uçuran, kaçıran, hit garantili seo paketi" satınalmaya. Google gibi dünya devlerini lise talebesi veletlerin oluşturduğu bu "seo paketleri" ile alt edeceğini sanmak tabirin en yumuşak hali ile "dangalaklık" olarak nitelendirilebilir.
Zira Goolge bir sosyal medya hesabının fake olup olmadığını, takipçilerinin fake olup olmadığını, "ücretli tanıtım yazısı" satınalınan sitelerin amacını saniyenin onda biri gibi sürelerde algılamaktadır.
Mesela gerçek bir kullanıcı sitenizden bir yazıyı Facebook hesabında paylaşacak olsa üstüne bir cümle de olsa yazı yazar, altına beğeniler yorumlar gelir. Ama bu "uçuran seo paketi" genelde fake hesaplardan paylaşım yaptığından dolayı Google bunu kolaylıkla saptar. Hatta yeni algoritma geliştirmeleri ile sosyal medya hesabı sahibinin daha evvelki paylaşımlarını analiz edip "hatır için mi paylaştı" analizini bile yapmaktadır.
Karşımızda bukadar ciddi bir teknoloji varken onu manuple etmeye çalışmak kusura bakmayın ama aptallıktır. Tüm arama motorlarının "seo" ile kastı; doğru başlık, doğru etiket kullanımı, doğru içerik, doğru fotoğraf, kullanıcı dostu ve çabuk açılan arayüz teknikleri ile ilgilidir.
Sözün özü; iyi içerik zaten bir müddet sonra paylaşılır. Eğer siz her daim güncel olabilecek (bakın burası önemli, siz haber sitesi değilsiniz, her saniye gündemle alakalı yazamazsınız, öyle bir kadronuz yok.) içerikte yazılar yazın. Örneğin bu yazı her daim güncelliğini koruyan bir konuda yazılmıştır ve yıllar sonra da bu yazıyı okumaya gelecek ziyaretçiler olacaktır.
Ezcümle sakın ola arama motorlarını manuple etmeye çalışmayın. Seo olayını oturma organınızdan anlamayın.
E) Sosyal Medyayı Yanlış Kullanmak: En büyük sorunlardan biri de budur zaar. Çevreme bir bakıyorum Facebook, Twitter, İnstagram üçlüsüne sahip olan kendini sosyal medya uzmanı zannediyor şekerim. Yahu yapmayın böyle komik oluyorsunuz. Sosyal medya kullanmak başka şey, sosyal medyayı yönetmek başka şey. Yıllardır televizyon izliyorsunuz, "ben de televizyoncuyum, 20 yıldır izliyorum" diye sokağa çıksanız millet size hangi organı ile güler? Evet o organla :)
Birkere sosyal medya uzmanı olmadığınızı kabul edeceksiniz. Zaten böyle bir uzmanlık alanı da yok bunu da kabul edeceksiniz. Sosyal medyada reklam yönetmek var. Yani sosyal medya içerisinde reklamsız bir yerlere gelmek imkansız değil ama çok zor. Ama siz yinede ilk etapta bu işe para harcamayın, zira sonu hüsran olur. Facebook sayfaları, projenize özel Twitter ve Instagram hesapları hatta fotoğraflar siteniz için önemli ise Pinterest hesabı açın. Ama dediğim gibi zaman içinde bir yere gelmeye çalışın.
İnsanların içeriklerinizi sosyal medyada paylaşmaları için sitenizde açık açık ibareler kullanmanızda bir sakınca yok ama sakın bunun karşılığında bir ödül vermeyin. Yani "Facebook hesabınızda paylaşın bilmem nereden %10 indirim kodu vereceğim" yazarsanız siteye üzgünüm Google bunun "zorla beğendirme" olduğunu algılıyor ve sitenizin sıralamasına etki etmiyor. "Ozaman neden bunu büyük firmalar yapıyor?" diye soruyorsanız cevap vereyim "Onların o kampanyadaki derdi sıralama arttırmak değil, sosyal medyada anlık fazla kişiye ulaşmak"
F) Reklam Bütçesini Yanlış Kullanmak: Özellikle kişisel bloglarda yapılan yanlışlardan biri de budur. Bazısının bütçesi vardır ve bu bütçe ile sitemi biraz daha tanıtayım der. Örneğin bu iş için ayda 300 Lira ayırır. "Ne yapayım, ne yapayım?" derken arama motorlarında reklam vermek aklına gelir. Ya hiç trafiği olmayan kelimelerde reklam çıkar ve bütçe harcayamaz, ya da tıklama başı çok para isteyen kelimelerde reklam verir ve attığı taş ürküttüğü ürküttüğü kurbağaya değmez. Örneğin bir teknoloji blogu yazıyorsunuz ve çeşitli ekran kartlarının incelemelerini yaptınız. Buradan hit alayım dediniz. Vereceğiniz reklamın maliyeti tık başı en az 1 liradır. Yani sitenize reklamdan gelen her kullanıcı için en az bir Lira ödemeniz lazım ki bunu yapmak için de aklınızı kaybetmiş olmalısınız.
Peki reklam bütçesi nasıl doğru kullanılır? En doğru reklam sosyal medya üzerinde yapılan reklamdır. Özellikle Facebook (eskisi kadar kullanılmıyor demeyin işe yarıyor) üzerinde açılan sayfaların tanıtımı bu iş için biçilmiş kaftandır. Twitter reklamları da hatrı sayılır geri dönüşler sağlayabilir. Ama özellikle kadınlarla alakalı bir blog sahibi iseniz Instagram'dan şaşmamalısınız.
Kısacası eğer e-ticaret yapmıyorsanız (e-ticaret için Google Adwords, fırsat siteleri, sosyal medya, karşılaştırma siteleri, escrow siteler şarttır.) sosyal medya sizin için gerekli ve yeterlidir.
G) Her Telden Çalmak (Genel Blog Yazmak): Öncelikle size şunu söyleyeyim hiçbirini Hıncal Uluç değilsiniz. Hepiniz (bende dahil) her boktan anlayamazsınız. Dünya üzerinde her konuda uzman olan bir insan yoktur. Genel kültürünüzün geniş olması ve birçok konuda yüzeysel bilgi sahibi olmanız sizi o konunun uzmanı yapmaz. "Genel Blog" adı ile açılan hiçbir blog para ka-za-na-maz!
Yukarıdaki gerçeği ben söylüyorum ama bu gerçeği daha naif cümleler ile dile getiren kurumsal bir firma var. Kim biliyor musunuz? Google...
Evet Google diyor ki "belli konular üzerine açılmış bloglar sıralamalarda diğer blogların önüne geçebilir." Ha bu demek değil ki "Cep telefonu blogundaki çok kaliteli bir sağlık içeriğini senin kalitesiz sağlık blogun geçsin" Sadece anlatılmak istenen şu "bir kategoriye ait blogların kaliteli yazılarına öncelik verebilirim"
Bunu iyi algılayın ve blogunuzu hakim olduğunuz, yazmaktan sıkılmayacağınız (bak burası önemli, "reklamdan çok para getiriyormuş ağbey yahu" diye ekonomi bilmeden forex blogu açmayın. Bir müddet sonra yazmaktan sıkılır işi bırakırsınız.) , kimse okumasa bile size yazarken mutluluk veren konuları seçin. Zaten göreceksiniz ki bir müddet sonra sadık ve kaliteli okuyucu kitlesine ulaşmışsınız.
Dizimizin ikinci yazısında "Youtube'dan Para Kazanma Yalanı" konusunu işleyeceğiz. Tabi bu gönderiye yeteri kadar oy verip beni motive ederseniz (Çok pis tehtit ederim, söylemişmiydim :) ) Şaka bir tarafa bana kalsa her gün bir konu paylaşıp Amazon FBA'dan Dropshopping'e, Forex'ten VOB'a, Clixsense'den Yandex Toloka'ya birçok konuda yazı yazmak isterim :) Ama bu konularda içerik üretip para kazanmak da benim işim :)
Yazı altından tüm sorularınızı sorabilirsiniz. Hepsine er-geç cevap vereceğim. Sevgilerle...
Bu Serinin Diğer Yazıları
Youtube Üzerinden Para Kazanma Yalanı
Dropshipping ile Para Kazanma Yalanı
Amazon FBA ile Para Kazanma Yalanı
Yandex Tolaka İle Para Kazanma Yalanı